top of page

BÜTÜNLÜK


Sonsuz yolun yolcusu olan ve dünyadaki adı beşer denen varlıklar dünya okulunda yaşam şansı buldukları zaman beden içine bürünürler. Fakat bu durum sadece görüntüdür. Beden geçicidir, özümüz ise sonsuza yönelmiştir. Yani her beden sahibi aynı yolculuğa ve fakat farklı yollardan çıkmıştır. Ancak devamlı birbirimizle ve bütün yaratılmışla temas halindeyiz. O yüzden aynı hedefe yönelmiş yolcuların birbirlerine yolculukla ilgili olarak yardımcı olmasından doğal ne olabilir? Temas halinde olunan her bireyin bilinç seviyesine göre o kişi ile konuşmak gerekir deniyor. Peki, bunu nasıl yapacaksınız? Dünyada değişik bilinç seviyelerinde, farklı genetik yapıda ve aynı olmayan kültür yapısına sahip milyarlarca insan var olduğunu hatırlarsak meselenin çok zor olduğunu anlayabiliriz. Fakat zorlukların bizleri durduramaması lazımdır. Amaca ulaşabilmek için her birey ile bütünleşebilmek önemlidir. Bunun yolu nedir? Her birey ile bütünleşebilmek için her birey ile özdeşleşebilmek gereklidir. En basit deyimi ile kimyanızın birbirine uyması şarttır. Yoksa kimya derslerinden hatırladığımız sınırlı bilgiye göre özdeşleşme olmaz. Her hangi bir bireyle özdeşleşebilmek için ise bütün varlıkları kucaklayabilmek ön şart olduğunu düşünüyorum. Her bireyin renginin (deri rengi değil) farklı olduğunu düşünürsek Allah’ın Rengine boyanmamızın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için kulun, bütünlük bilincine ulaşmış ve onu yaşıyor olması gereklidir.   
 

    Yaratılışın özü Kur’an’da şu şekilde ifade edilir,
 

Kur’an 51-56  “Ben Cinleri ve insanları sadece bana İbadet/Kulluk etsinler diye yarattım.”   
 

    İbadet/Kulluk etme ise günümüz toplumundaki yaygın anlayışa göre sadece şekil ve zamana bağlı ritüeller olarak bilinirken, Kur’an’daki anlatımla bu dar anlayışın çok ötesinde bir anlamla belirtildiğini düşünüyorum. Yaratan, yarattıklarına sürekli rahmeti ile davranır. O halde yaratılanın Kulluk etmesinin özünde de benzer davranış olmalıdır. Kur’an O’na kulluk edenlerin özelliklerini örnekleri aşağıda sunulan pek çok ayette belirtir:


Kur’an 3-17 “Kullar ki sabredenlerdir, özü-sözü doğru olanlardır, hak huzurunda duranlardır, nimet ve imkanlardan başkalarını yararlandıranlardır.”
 

Kur’an 4-36 “Allah’a kulluk edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetim ve öksüzlere, yakın komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara iyi ve güzel davranın. Allah, kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez.”
 

     Diğer taraftan Kur’an her yaratılmışın kendine özgü ibadetini bildiğini belirtir:
 

Kur’an 24-41” Görmedin mi, göklerdeki ve yerdekiler ve bölük bölük olmuş kuşlar da Allah’ı tespih etmektedirler. Her biri kendine özgü duasını, kendine özgü tesbihini bilmiştir. …”
 

   Günümüzde cami, kilise, havra, sadece vakit ritüellerinin toplu gerçekleştirildiği binalardır. Halbuki ayete göre varlıklar evrenin her noktasında ve bu arada dünyamızda kendi idraklerince O’nu zikrederler.  Sorulacak soru şudur; Acaba dünyamızda beşer yapısı binalarda kendi inancına uygun olduğunu kabul ettiği ritüelleri yerine getiren bireyler acaba kendilerine özgü tesbihi biliyorlarmı?  Bilemeyiz. Çeşitli ülkelerde görebildiğimiz kadarıyla toplumların inandıkları kitapta kendilerine önerilenler dışında olup, beşeri düşünce ve menfaate dayanan uygulamalarla, toplumların O’nun arzusuna karşın bölünmeleri Bütünlüğe aykırıdır ve terkedilmesi gerekir. Çeşitli ülkelerde toplumların bağımlısı oldukları kitaba göre vakit ve şekil ile ifade edilegelen ritüellerin değişik görünmeleri o toplumların birbirinden farklı inanca sahip olduğunun bir göstergesi midir? Kur’an’a göre cevap hayırdır. Çünkü Kur’an bu konuda şu açıklamayı getirir: 
 

Kur’an 3-110  Siz öyle kişilersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Ve Kitap’ın tümüne inanırsınız.
 

 Kur’an 13-38,39 ...Her süre için bir yazı vardır.


          Allah dilediğini silip yok eder, dilediğini sabit tutar. Kitap’ın anası/ana Kitap  O’nun katındadır.
 

     Anlıyoruz ki dünyada yaşam bulmuş değişik toplumlara farklı dönemlerde indirilen vahiy bilgileri tamamı aynı kaynaktan, aynı Ana Kitap’tandır. O yüzden din tektir ve adı Allah’ın Dini olup bu gerçek Kur’an’da kuvvetli bir ifade ile vurgulanır:
 

Kur’an 3-83 Hala Allah’ın Dininden gayrısını mı arıyorlar?


    İçinde yaşadığımız dönemde bilimsel verilerin bizlere gösterdiği gibi üç boyutlu madde dünyamızda beş duyumuzla eriştiğimiz algılarımız gerçeğin kendisi değildir. Çünkü beş duyumuzun algılayabilmesi sınırlıdır. Örnek olarak bizim gözümüzle ve dokunma duyumuzla katı olarak algıladığımız nesneler gerçekte atomik ölçülere göre sonsuz boşlukta dağılmış atomik zerrelerden başka değildir. Diğer taraftan zaman kavramını ele alırsak gerçekte zaman kavramının da bizim anladığımız gibi olmadığını söyleyebiliriz. Var olan sadece ŞİMDİ’dir.  Işık hızının üstünde bir hızla yol alan bir uzay gezgini dünyadaki tanımlamalara göre hem geçmişi, hem de geleceği yaşar. Yani bizim anladığımız manada, ne geçmiş ne gelecek vardır. O yüzden Musa, İsa, Muhammed dünyadaki zaman tanımına göre birbiri ardına gelmiş olsalar da hepsi Şimdi’dedir ve dolayısıyla Musevilik, İsevilik v.s. gibi ayrımlar yapaydır. Çünkü GERÇEK tektir. Beyaz ışık bir prizmadan geçirildiğinde görünüşte yedi temel renge ayrılır. Aslında görünen tayfın her iki ucunda da gözlerimizle göremediğimiz fakat var olan başka renkler de vardır. Hatta bizim görebildiğimiz yedi renkten her hangi biri de aslında çok sayıda fakat aynı rengin tonlarından oluşmuştur. İşte dünyada yaşam bulmuş bireyleri de sanki güneş tayfındaki farklı renklere bürünmüş gibi düşünebiliriz. Görünüşte kendimiz dışındaki bireyleri farklı renklerde gördüğümüz için onları ötekileştiririz. Bu görüntü ise gerçek değildir ve bireylerin dünyada yaşam bulduğundan bu yana aralarındaki kavganın da önemli bir sebebidir. Biraz önce bahsedilen fizik olayını eğer tersine  çevirebilirsek, yani güneş tayfını bu sefer ikinci bir prizmadan ve prizmayı bir öncekinin tersine konumlandırarak geçirirsek tekrar beyaz ışık elde ederiz; yani biraz önce gördüğümüz ayrılıklar yok olur. Bireyler arasında farklılık olması yaratılış planı ile ilgili olup bunu Kur’an şu şekilde ifade eder:


Kur’an 49-13 Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız  diye sizi milletlere, boylara ayırdık.
 

    Toplumlarda ve toplumlar arasında gözlenen ayırımlar, duyularının esiri olan insanın yanılması sonucudur. Gerçek değildir.  Bedenimiz gerçekte ruhumuzun bu dünyadaki eğitimi süresinde yararlanabilmesi için dünya şartlarına uygun olarak imal edilmiş bir elbiseden başka bir şey değildir. Bedenimiz dünya tanımlamasına göre ya erkek ya da dişi özelliklere sahip olarak yaratılmıştır. Biyolojik bedenler arasında var olduğu düşünülen ilginin sadece kimyasal olduğunu düşünmek pek mümkün görünmemektedir. Özellikle de bedenin ruh denilen görünmeyen bir sahibinin olduğunu hatırlarsak erkek ve dişi bedenler arasındaki çekim, ilişkiye vardığında meydana gelen ürün yeni nesillerin oluşmasına yani yeni ruhların bu dünya okulunda beden sahibi olmalarını sağlar. Diğer taraftan ilişki sırasında iki bedenin tek olması yani bütünleşmesi olayı gerçekleşmektedir. Demek ki ilişki sırasında bireylerin aldıkları haz dışında olay Bütünleşme yolunda atılan önemli bir adımdır. Birleşme sırasında alınan haz bizden gerçekleştirmemiz arzu edilen bütünleşmenin ileri aşamalarında ruhların alacakları hazzın belki de çok cüz’i bir benzeridir.


 Yukarıda verilenlere şunu ekleyebiliriz;
 

    Birey yaratılışın anlamını çözdüğü oranda şekilden uzaklaşması mümkün olur ve o kişinin davranışları artık bütünlüğün hedefi dışına çıkamaz ve orda bundan sonra bildiğimiz anlamda kural da kalmayabilir. Ayrıca takip edilen kitap adının farklı olmasından kaynaklanan ve beşeri yorumlara dayanan ayrımlar da ortadan kalkar. Bu söylenenlerin ne kadar doğru olduğunu ise aşağıda verilen ayetlerde görebiliriz:
Kur’an 2-62 Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp barışa yönelik iş yapanların Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır da.

 

Kur’an 2-111,112  “Yahudi yahut Hıristiyan olandan başkası asla cennete giremeyecek” dediler. …  İş onların sandığı gibi değil! Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah’a teslim ederse, Rabbi katında ödülü vardır. …
 

    Yüzünü Allah’a teslim edebilen beşere ne mutlu! O beşer ki,  yaratılıştaki ana planı hiç olmazsa hissedebilmiş ve bütün yaratılmışa gören gözle bakmaya başlamış ve davranışları sadece barışa yöneliktir. Çünkü o birey O’na tam teslim olmuştur. 
 

   Beşerin dünya okulunda başarılı olabilmesi için sürekli olarak yol gösterici mesajlar beşeriyete tebliğ edilmiştir. Başarının temelinde ise yaratılış olayı ile ilgili olarak bilgi sahibi olabilmesi gereklidir. Yani beşer diri olabilmelidir. Aksi takdirde din adamları sınıfının kendisine zorladığı ve asırlardır ezberlenmiş bilgi ve uygulamaları kabul etmek zorundadır. Beşer eğer doğru yolu bulmak istiyorsa ezber bozan olmalıdır. Yani gerçeklere yüzünü dönmelidir. Gerçeklerin ne olduğunu öğrenmesi ise aşağıda verilen ayete göre ancak mümkün olabilir:
 

Kur’an 2-118  …Biz ayetleri, gerçeği apaçık bilmek isteyenler için iyiden iyiye açıklamışızdır.
 

    Bilindiği gibi ilim beşere ve en genel anlamda toplumlara talep üzerine ve ihtiyaca göre verilir. İlim verilmesi gerçekten şükürle karşılanması gereken bir durumdur ve gereği yerine getirilmelidir. Ancak bu konuda ince bir noktanın da hatırlanması gerekir diye düşünüyorum. İlim verilenler sonuçta beşerdir ve eğer benliklerini kontrol edemezlerse hiç te arzu edilmeyen durumlar ortaya çıkabilir ve bunun bir örneği Kur’an’da verilmektedir:
 

Kur’an 10-93 Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve kendilerine temiz yiyeceklerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ihtilafa düşmediler.
 

     Toplumlara tekamül edebilmeleri için ilim verilir. Fakat görünen o ki, bireylerin benlikleri eğer etkili olmaya başlarsa arzu edilen sonucun alınması mümkün olmayabilir. Tersine bölünme ve bitmek bilmeyen ve toplumların enerjisini tüketen tartışmalar toplumların hayatına egemen olacaktır. Umarım beşer geçmiş olaylardan ders alıp Kur’an’ın yol göstericiliğini kabul ederek sonsuza uzanan yolunda ilerlemesini sürdürebilir. Buraya kadar verilenleri özetlemek gerekirse bireyin, yani sonsuz yolun yolcusunun her an aşağıda verilen fikirler demetini sürekli düşünüp tekrar etmesi ve hep hatırlamasının yarar sağlayacağını sanıyorum: 
 

  Ben hem geçmişim, hem de geleceğim. Bireyim, Bütün’ün parçasıyım. Aynı zamanda Bütün’ün kendisiyim. Hem Adem’im, hem Ben’im.

bottom of page