Evrensel Din
Universal Religion
HÜKÜM-YARGI
İkilem dünyasında yaşıyoruz. Dünya hayatımızda karşılaştığımız kavramların bir karşıtı herhalde bulunabilir. Örnek olarak iyi-kötü, doğru-yanlış, varlık-yokluk, artı-eksi, madde-antimadde gibi. İlginç olan ise benzer ikilemin yaratılışın bütününde de görülmesidir. Toplumların bildiği ve Kur’an’da sıkça bahsedilen cennet-cehennem kavramları da bu çerçevede ele alınabilir. Dahası Adem’in çocuklarının yaratılmasında da ikilemin var olduğunu gene Kur’an’ın beyanından öğreniyoruz:
Kur’an 91-7,8 Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene.
Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene andolsun ki,
Adem’in çocuklarının sahip oldukları ikilem kendilerinin yaşam bulduğu fiziksel ortamdaki ikileme uyum sağlayabilmelerine yardım etmiş olabilir mi? Öyle olması muhtemeldir. Yaratılıştaki bu özellik acaba Yaratıcı Gücün Planının, dikkatle incelenmesi gereken önemli bir yönü olabilir mi? Eğer beşer kendisi ikilem ile yaratılmamış olsaydı çok ilginç bir beşeri yapı ortaya çıkardı ki bu konuya Kur’an kısaca değinir:
Kur’an 11-118,119 Eğer Rabbin dileseydi insanları elbette bir tek ümmet yapardı. Ama birbiriyle tartışmaya devam edeceklerdir.
Beşer melek olarak yaratılmamıştır. Her ne kadar dünya hayatı boyunca takip edeceği yol planlayıcılar tarafından belirlenmiş olsa da planda mutlak olması gerekenler dışındakilerin beşerin kendi seçimine bırakılmış olduğunu düşünmek yanlış olmasa gerek. Bu dünya hayatımız süresince her konuda eğitimden geçtiğimiz ve takip eden sınavlarla denendiğimiz açıktır. Yani beşer dünyada kendi başına bırakılmamıştır. Bu konu değişmez bir gerçek olarak Kur’an’da ifade edilmiştir:
Kur’an 29-2 İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar?
Beşerin eğitiminde de yalnız bırakılmadığı ve dahası eğitim konusunda beşere yardım edildiği açıktır. Yardımı sağlayan kaynak, aynı zamanda bizim yaratılmamızı da sağlayan kaynaktır. Tanrı elçilerinin beşer toplumlarına gerekli görülen dönemlerde gönderilmesi her halde boşuna değildir. Bu konuya da Kur’an’da verilen çok sayıdaki ayetten örnek olarak Musa ile ilgili bir ayetle değinelim:
Kur’an 20-50 Musa dedi: ”Rabbimiz her şeye yaratılışını lütfeden, sonra da yol-yordam gösteren kudrettir."
Dünya hayatını yaşamış ve yaşamakta olan beşerin hayata yaklaşımına bakarsak çıkaracağımız sonuç genellikle beşer doğruyu ve eğriyi öğrenmiştir. Doğru ve eğri kavramları değişik toplumlarda farklı görünebildiği gibi aynı toplum içinde de zamanla bu kavramlarda değişmeler olagelmiştir. Varabileceğimiz diğer bir sonuç ise bizlerin çoğunlukla herhangi bir kişinin davranışlarına bakarak o kişi hakkında hemen hüküm verme gibi bir alışkanlığımızın olduğudur. Özellikle medyanın günümüzdeki gücünü hatırlayalım. Medyayı kontrol edebilen güç odakları toplumları da istedikleri gibi yönlendirebilirler. Bu davranış biçimi hiçbir durumda kabul edilemez. Bir beşeri mahkemede bile yargıç, zanlı aleyhinde ve lehinde elde edilmiş olan somut delillere göre karar verir. Delillerin eksik ve hatta yanlış olması pek tabii yargıcın kararını etkileyecek ve zaman zaman adil olmayan bir hüküm de ortaya çıkabilecektir.
Toplum içinde birlikte yaşayan bireylerden bazılarının toplumun o günkü değer yargılarına göre yanlış olduğu düşünülen davranışları, beğenelim veya beğenmeyelim, var olan hukuk sistemi çerçevesinde değerlendirilecektir. Ancak bireylerin o kişi hakkında bir hüküm sahibi olmasının doğru olmadığını sanıyorum. Bu düşünce tarzı doğrudan Kur’an tarafından desteklenmektedir:
Kur’an 17-84 De ki: “Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.”
Mesele çok açıktır. Bilindiği gibi her bireyin yolu farklıdır ki bu özellik gene Kur’an’da belirtilir:
Kur’an 5-48 …Sizden herbiri için bir yol belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. …
Dünyamız bir okuldur. Her birey davranışları ile hem kendisi hem de diğer bireyler için bir sınav şansı oluşturmaktadır. Bireyin önceden kendisi için belirlenmiş yolda ilerlerken yaptığı ve günün realitesine uymayan davranışları doğal olarak o toplumun o günkü realitesine uygun hukuk sistemi çerçevesinde yargılanacak ve beraat edecek veya cezalandırılacaktır ki bütün bunlar da hem kendisinin hem de sistemi çalıştıranların sınavıdır. Gelecekte ise toplumu oluşturan bireylerin uyanması ki bu olay diriliş diye de ifade edilebilir, toplumların olayları günümüze göre daha farklı algılamasına sebep olabilir. Bahsedilen doğrultudaki gelişmelerin var olan hukuk sisteminin yargılanmasına sebep olacağını ve sonuçta hukuk sisteminde değişikliklere gidilebilmesinin yolunu açacağını söylersek yanlış bir tahminde bulunmadığımı düşünmek istiyorum. Asırlardır dünyamızda olagelen de budur. Zaman içinde yargılama ve cezalandırma yöntemlerinin değişmiş olduğunu kaynaklar göstermektedir. Gelişmeler insan lehine olarak yorumlanabilir. Gelişmeleri kendi toplumlarında uygulamayan iktidar sahipleri her dönemde dünyada var idi ve günümüzde de vardır. Ancak değişimden daha ne kadar süre kaçabileceklerdir? Beşeriyetin doğal değişim süreci eninde sonunda o muktedirlerin iktidarlarını da yıkıp geçecektir.
Bireylerin davranışlarının yargılanması ve hüküm verilmesi konusuna şimdi biraz farklı bir açıdan daha yaklaşmak sanıyorum yararlı olacaktır. Yukarıda verilen Kur’an ayeti (91-8) e göre beşerin sadece takvası değil onun bozukluğunu da beşeri Yaratan Güç ilham ettiğine göre yaratılıştaki bir İlahi Adalet eksikliğinden bahsetmek doğru mudur? Asırlardır süregelen ve günümüzdeki uygulamalara baktığımızda gördüğümüz şey bazı bireylerin toplumlarının hukuk sistemine göre yargılanıp sistemin gerekli gördüğü şekilde cezalandırılmış ve hatta ölüm cezasına bile çarptırılmış olmasıdır. Bireyin cezalandırılmasına sebep olan eylemin kendisine ilham edilen bozukluğundan kaynaklandığını düşünürsek ilk bakışta yanlış davranan bir bireyin cezalandırılması toplumun geçerli hukuk sistemine göre doğru olsa bile burada yaratılıştaki bir adaletsizliğin varlığından söz edebilir miyiz? Daha farklı örnekler de düşünebiliriz. Özellikle bireyleri yakından ilgilendiren bazı oluşları hatırlayalım. Yeni doğmuş bir bebeğin ölümü veya bir çocuğun sakat doğması, hayat dolu bir gencin gereksiz bir kaza sonucu hayatını kaybetmesi gibi olaylar beşerin zihninde ilk adımda evet İlahi Adalet eksikliği fikrini çağrıştırır. Ancak bu yaklaşımlar gerçeğe uygunmudur? Bu gelişmeleri belki de daha farklı bir bakışla incelememiz gerekebilir. Beşeri olayları değerlendirirken öncelikle farkında olmamız gereken, bildiğimiz ölüm olayının sadece biyolojik bir sonuç olduğunu kabul edebilmemizdir. Bedenimizin bireye bu dünya hayatında giydirilmiş bir giysi olduğunu kabul edebilmemiz konuyu anlayabilmemize yardımcı olacaktır. Esas olan bizim ruhumuzdur ve sanıyorum yaratılıştan arzu edilen ise beşerin ve bize benzer-benzemez ruhsal varlıkların tekamül edebilmesidir. Hedef ise zaten bellidir:
Kur’an 53-42 Hiç kuşkusuz, son varış Rabbinedir.
Görüldüğü gibi ayet son varıştan bahsediyor. Demek ki sayısız varış noktası vardır. Gerekli olan tekamül yolculuğunda ise dünyamızın oluşturulmuş okullardan sadece bir tanesi olduğunu düşünmek isterim. Dünyamızdaki beşeri okullarda nasıl ki eğitimin başarısı yapılan sınavlarla ölçülüyorsa aynı yol beşer için yaratıcı güç tarafından oluşturulan dünya okulunda da geçerli olduğunu benzerleri çok sayıdaki şu ayetlerde de görebiliriz:
Kur’an 25-20 ...Biz sizi birbiriniz için imtihan aracı yaptık...
Kur’an 67-2 Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Aziz’dir O, Gafur’dur.
Sonuç olarak dünya hayatında karşılaştığımız olayları ve bu olayların aktörlerini ön yargılı olarak yargılamanın doğru olmadığını, konuya küresel boyutta hatta mümkünse evrensel boyutta bakmanın ve sabırla yaklaşmanın uygun bir davranış olacağını düşünüyorum ve bu uygulamanın geniş kesimler tarafından kabul edilip gözetileceğini umut etmek istiyorum.