Evrensel Din
Universal Religion
KIYAMET
Kıyamet kelimesi tek başına kalkışma, ayağa kalkma anlamlarını taşırken Kur’an’da gün terimi ile birlikte görülür ve benzer şekilde toplumumuzda da gün kelimesi ile birlikte “Kıyamet Günü” terimi olarak kullanılmakta olup, ölülerin mezarlarından canlanması ve Adem’in çocuklarının hesaba çekilmesi, her bireyin hayatta iken olumlu ve olumsuz yaptıklarının göz önüne alınarak ödüllendirileceklerle cezaya çarptırılacakların ayrılması yani “Ayrım Günü” faaliyeti olarak düşünülmektedir.
Öncelikle “gün” kelimesinin anlamı üzerinde durmak gerekir. Kur’an’da kullanılan gün kelimesi dünyamızdaki zaman kavramı ile yirmi dört saatlik bir süreye işaret etmez ki bunu Kur’an açıkça ifade eder:
Kur’an 22-47 ...Rabbinin katındaki bir gün, sizin saymakta olduğunuzun bin yılı gibidir.
O yüzden Kıyamet Günü terimindeki gün kelimesinin uzunca bir süreyi ifade ettiğini anlıyoruz. Diğer taraftan ölülerin mezarlarından kalkması olayının biyolojik olarak canlı ve fakat henüz şuurlanmamış olan bireylerin, görecekleri gerçekler karşısında reddetmeyi bırakıp gerçekleri kabul etmeleri yani bilinçlerinin açılması olarak anlaşılmasının doğru olduğunu öne sürebiliriz. Çünkü Kur’an biyolojik olarak canlı olanların da ölü olarak düşünülebileceğini belirtir:
Kur’an 35-22 Diriler de eşit olmaz, ölüler de. Allah dilediğine işittirir. Ama sen kabirlerdekilere işittiremezsin.
Kur’an 6-36 Ancak gereğince dinleyenler çağrıya cevap verir. Ölülere gelince, Allah onları diriltecektir, sonra O’na döndürülecekler.
Kur’an 6-122 Bir ölü iken kendisine hayat verdiğimiz, insanlar içinde yürümesi için kendisine ışık sunduğumuz kişinin durumu, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamayan kişinin ki gibi olur mu?...
Görüldüğü gibi dünyada hayat bulan Adem’in çocuklarının belki de çoğunluğu Kur’an’ın ifadesi ile kabirlerde yani ölü iken pek azı aydınlanmış haldedir. Aydınlanma ise gerçeklerle yüz yüze gelip onları kabul etme ve onları yaşamadır. Henüz gerçeklere gözünü açamamış bireyler ise karanlıktadırlar. Kur’an inkar edenlerin de kıyamet denilen olayla gerçeklerle yüz yüze kalacaklarını açıkça ifade eder:
Kur’an 22-55 İnkar edenler ise kıyamet ansızın başlarına patlayıncaya kadar, yahut kısır bir günün azabı kendilerine gelip çatıncaya kadar, o Kur’an’dan yana kuşku içinde olmaya devam edeceklerdir.
Kıyamet olayı bazı Kur’an ayetlerinde saatle de ifade edilir:
Kur’an 22-7 ”Ve saat mutlaka gelecektir. Kuşku yok onda. Ve Allah kabirlerdeki şuurlu varlıkları diriltecektir.”
Ayet son derecede açıktır. Toplumsal inancın tersine sadece kabirlerdeki şuurlu varlıkların diriltileceğinden söz edilmektedir. Bu ayetin yukarıda verilen ayet (35-22) ile birlikte değerlendirilmesi doğru olacaktır. Peki şuursuz olanlar yani bilinç seviyesi yeterli tekamüle ulaşmamış olanlar ne olacaktır? Cevap bellidir: onlar gerekli görülen maddi okullarda, hem de öte alemdeki eğitimlerine devam edeceklerdir. Diriltilmiş varlıkların eğitimleri bitmiş midir? Diye sorarsak, cevap gene hazırdır: HAYIR. Varlıkların eğitimi bu dünya okulunda ve gerekse öte alemde devam edecektir. Yeni bilgi kazanımları ve yeni sınavlardan geçilmesi zorunludur. Gerekirse dünya okulu veya benzeri olan madde ile denenmenin olduğu ortamlarda eğitim devam edecektir. Kıyamet günü olarak ifade edilen olay görüldüğü gibi varlıkların ruhsal tekamülü ile ilgilidir. Diğer taraftan hiçbir varlık bazı toplum bireylerinin sandığı gibi bir ayrıcalığa sahip değildir. Bunu aşağıda verilen ayet çok açık bir şekilde belirtir:
Kur’an 22-17 “İman edenler, Yahudiler, Sabiiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve şirke sapanlar arasında Allah, kıyamet günü ayrım yapacaktır. …”
Görüldüğü gibi şirke sapanlar bile ayrıma tabi tutulacakmış. Açıkça anlaşılıyor ki varlıkların belli kitapları takip etmeleri ve kendilerine özellikle din adamları tarafından tarif edilen zamana ve şekle bağlı ritüellere uymalarının yeterli olmayacağını anlıyoruz. Bir örneği aşağıda verildiği gibi esas ölçünün bireyin eylemleri olduğunun çeşitli Kur’an ayetlerinde belirtildiğini hatırlayalım:
Kur’an 91-9 Benliği temizleyip arındıran gerçekten kurtulmuştur.
Toplumsal inanışa göre varlıkların cezası Allah tarafından verilmektedir. Bu inanış da yanlışlardan bir başkasıdır. Bu gerçeği de gene Kur’an’dan öğreniyoruz:
Kur’an 22-9,10 “… Ve kıyamet günü biz ona, o kasıp kavurucu yangının azabını tattıracağız.”
“ Al bu iki elinin önden gönderdiğidir. Şu bir gerçek ki, Allah kullara asla zulmedici değildir.”
Kıyamet Günü olarak ifade edilen dönemde ise genel aydınlanmanın olacağını gene Kur’an’dan öğreniyoruz:
Kur’an 75-9 Ve güneşle Ay bir araya getirildiğinde
Bu ayette ne anlatılmaktadır? Biliyoruz ki Güneş kendi enerjisini üretir ve gündüz denilen zaman diliminde dünyayı aydınlatırken Ay sadece güneşten aldığı ışık enerjisini gece denilen zaman diliminde dünyaya yansıtmakla yükümlüdür. Bu ayette Güneş ve Ay simgeleri kullanılarak beşere anlatılmak istenen, sanıyorum, dünyada ruhsal aydınlanmanın İlahi enerji ile olduğu ve fakat karanlık dönemlerde gönderilen görevlilerin tebliğleri ile beşerin tam karanlıkta kalmasının önlendiğidir. Kıyamet ile belirtilen dönemde ise karanlık içindeki beşeri varlıkları aydınlatmak için gerçeklerin doğrudan dünyaya verileceğini düşünme eğilimindeyim. Bunun sonucunda ise dünyada gerçek aydınlanma başlayacaktır. Bu yaklaşımı destekleyen diğer Kur’an ayetlerinden örnekleri aşağıda görebiliriz:
Kur’an 39-69 Yer yüzü, Rabbinin nuruyla parıldamış, Kitap ortaya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir. …
Kur’an 39- 71” İnkar edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler.”
Kur’an 39-73 “Rablerinden korkanlar da bölükler halinde cennete sevk edilirler. …”
Kur’an 39-74 Onlar da şöyle derler: “ Hamd olsun o Allah’a ki bize vaadini yerine getirdi, bizi yeryüzüne mirasçılar yaptı. İşte cennette istediğimiz yerde konaklıyoruz. İş yapıp değer üretenlerin ödülü ne de güzelmiş.”
Verilen ayetlerde hangi bireyin hangi kitabın bağımlısı olduğu v.s. söz konusu bile değildir. Uzunca bir süredir Kudüs’te farklı vahiy kitaplarına uyanların şekil ve vakte bağlı ritüelleri yerine getirmek için kullandıkları ibadet yerleri aynı bölgededir. Her birey inancı ile uyumlu kitabını aynı bölgede okumaktadır. Dinin özü de budur; aslında her birey hür iradesi ile kendine uygun bulduğu kitabı okumalıdır. Tekrar kıyamet konusuna dönersek, Kur’an’ın kıyamet konusunu sembolik olarak anlattığı ayetlerden bir tanesi daha aşağıda verilmektedir:
Kur’an 45-28 O gün tüm ümmetleri, toplanıp diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına davet edilir. Bugün, yapıp ettiklerinizin karşılığıyla yüz yüze getirileceksiniz.
Kur’an’ın burada bahsettiği her ümmetin kendi kitabına davet edileceği konusu, Kıyamet diye düşünebileceğimiz, süresi bizlerce belli olmayan dönemde bireylerin toplumsal tanımlanmayla ait oldukları ümmet değil fakat gönüllerince kabul gören ve uygulamalarıyla da bunu doğrulayan Kitab’a bağımlı olanların oluşturacağı ümmet olarak o vahiy kitabına uygun hareket etmeleri arzu edilmektedir. Tarif edilen resme göre her bireyin en azından takipçisi olduğu kitaba uyumlu mu yaşadığı sorgulanacaktır. Kimin hangi kitabı takip edeceği ise varlık dünyada bedenlenmeden önce zaten bellidir. Belki de bu şekilde ayrışıp bir araya gelmenin bireylerin bilinç seviyeleri ile ilgili olduğunu düşünebiliriz.
Kıyamet ile ilgili olarak Kur’an’ın tarif ettiği başka bir resmi hatırlayalım:
Kur’an 24-36 Öyle erler vardır ki, ne bir ticaret ne bir alış-veriş onları Allah’ın Zikri’nden, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoyamaz. Onlar kalplerle gözlerin döneceği/yer değiştireceği günden korkarlar.
Tarif edilen resme göre kıyamet günü, ki her bireyin kıyamet anı farklıdır, kalplerle gözlerin yer değiştireceğinden bahsedilmektedir. Bireyin kalp gözü ile çevresine bakması muhteşem bir aşama değil midir? Kalp gözü ile bakan beşer, varlık alemine ise bütünlük içinde bakmaya başlar. Yapay farklılıklar ki onlar beşeri yapımlardır o birey için ortadan kalkmıştır. Çünkü artık kalp gözü ile görmeye başlayan beşer gerçeği görmektedir. Böyle bir oluşum aslında korkulacak değil tersine arzu edilmesi gereklidir. O birey kendi Din Gününü de yaşamaktadır. Çünkü o birey için inanç sistemleri arasında da fark kalmamıştır ve her şeyin Ana Plan’a uyumlu olup o plan içindeki detay uygulamalardan başkaca bir şey olmadığı gerçeğini idrak etme gibi mutlu bir sonuca ulaşmıştır.
Kıyamet konusunda var olan Kur’an ayetlerinden aşağıdaki ayeti de hatırlayalım:
Kur’an 7-187 Ne zaman gelip çatacak diye kıyamet saatini soruyorlar sana. De ki. “Ona ilişkin bilgi Rabbim katındadır. Onu, vakti geldiğinde belirginleştirecek olan yalnız O’dur. Göklere de yere de ağır gelmiştir o. O, size ansızın gelecektir, başka değil. … De ki: “O’na ilişkin bilgi Allah katındadır, fakat insanların çokları bilmiyorlar.”
Ayette bahsedilen gökler ve yer maddedir ve onlar beşerin tekamülüne yardımcı unsurlar olarak yaratılmışlardır. Görevleri bellidir. Halbuki Adem’in çocukları olarak tanımlaya geldiğimiz varlıklar tekamül edebilme yeteneğine sahiptirler. Yaratılışla ilgili ayetleri hatırlarsak meleklerin Adem’e secde edeceğinden bahsedilir. O tekamüle erişebilmek için beşerin gerekli yetenekle donatılmış olması mecburiyeti aşikardır. Çünkü Kur’an her varlığa yeteneği ile uyumlu yük yükleneceğini belirtir.
Kur’an 2-286 Allah hiçbir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez. …
Bütün bunlar ise Ana Planın bir parçasıdır. Kıyamet terimi ile ilgili olarak beşeriyeti yakından ilgilendiren başka bir resmi de gene Kur’an ayetleri ile belirtmeye çalışalım.
Kur’an 3-184 Her benlik ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size, kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde mutlaka verilecektir. …
Kur’an 39-74 Onlar da şöyle derler: “ Hamd olsun o Allah’a ki bize vaadini yerine getirdi, bizi yeryüzüne mirasçılar yaptı. İşte cennette istediğimiz yerde konaklıyoruz. İş yapıp değer üretenlerin ödülü ne de güzelmiş.”
Kur’an 2-105 Andolsun, Zikir’den sonra Zebur’da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim barışsever kullarım varis olacaktır.
Burada çizilmeye çalışılan kıyamet günü resmi, topluma, din adamları tarafından dayatılandan çok farklıdır. Yeryüzü olarak tanımladığımız okulumuz, gerçekten var olan bedenimizle huzurlu yaşayabilmemiz için gerekli her şeyle donatılmıştır. Bu okulun gelecek nesiller için gerçek bir cennet olabilmesi beşere bağlıdır. Eğer bu okulda yaşam dediğimiz, gerçekte ise beşerin eğitimi ile ilgili sürede Adem’in çocukları dünyamızın potansiyelini zorlamadan hayatı devam ettirebilme inceliğini gösterebilirlerse amaca ulaşılmış olacaktır. Beşerin doymazlığı ve egosunu tatmin yüzünden asırlardır beşerin karşılaştığı doğal afetler ve savaşlar yüzünden toplumlar çok eziyet çektiler. Günümüzde ise aynı sebeplerden doğal afetler yaygınlaşmakta ve planlanarak oluşturulmuş bitmez tükenmez yöresel savaşlar süregelmekte ve sonuçta zayıf olan beşer gerçekten acı çekmektedir. Bu resmin de aşağıda verilen ayetle birlikte düşünülmesinin yararlı olacağını düşünüyorum. Beşer umarım gerekli dersini alır:
Kur’an 17-58 Hiçbir kent/medeniyet dışta kalmamak üzere, kıyamet gününden önce hepsini ya helak edeceğiz yahut ta şiddetli bir azapla azaplandıracağız. İşte bu, Kitap’ta satır satır yazılmış bulunuyor.